15 Şubat 2011 Salı

ŞİRİNCEDEKİ DEVEKUŞU İNADINA DESTEK !

Destek için İmza Formu  İmza Listesi



Pınar Ömeroğlu
Fatime Akalın
Ahmet Önal
Attila Tuygan
Ragıp Zarakolu
Mehmet Özer
Mahmut Konuk
Hüseyin Gevher
Sait Çetinoğlu
Mustafa Sütlaş
Oktay Özel
Adnan Çenç
Ahmet Hulusi Kırım
Elif Taşkın
Mehmet Tursun
Uluslararası Baran Tursun Vakfı
Recep Maraşlı
sibel Özbudun
Temel Demirer
Uğur Kutay
Semra Somersan
Deniz Faruk
Beyza Çelenligil Kutay
Fabio L. Grassi
...
(devamı imza listesinde)


SSS


Yıkacakları evler sahiden kaçak mı?

Evet kaçak. O sayede güzeller. Bunların bürokratik çapsızlığına boyun eğsek, bildiğiniz Türkiye vasatından bir adım öteye gidebilir miydik?



Kaldı ki boyun eğsek de çıkış yolu yoktu. Adamlar köyü 1983’te sit ilan ediyor, sonra tam 27 sene – dile kolay, 27 sene – bir tane götü boklu imar planı yapamıyorlar. İmar planı yoksa hiçbir şey yapamazsın. Ancak tescilli tarihi eserse (köyde birkaç tane var onlardan) Anıtlar Kurulunun mıymıntı memurlarının isteği doğrultusunda eskisinin sahte kopyasını yapabilirsin. Tescilli değilse ne damını onarabilirsin, ne pencere takabilirsin, ne mutfak ekleyebilirsin, ne bahçenin duvarını değiştirebilirsin. Yasaxtır. Yakasına Atatürk rozeti takmış yamuk suratlı bir memure bayan gelir, tutanak tutar, evinin yıkım kararını verirler, on bin lira ceza yazarlar, mahkemesi beş yıl sürer, ikibuçuk yıl hapse mahkûm olursun.



“Kaçak” ne demek, düşünün bir dakika. Devletin izni olmadan yapılmış demek, hepsi o. Kitap yazarken Devletin iznini alıyor musun? Çocuk yaparken izin alıyor musun? Kendi arsanda köy evi yaparken niye izin alacaksın ki? Kitap yazmak mı toplum için daha büyük potansiyel risk, ev yapmak mı? Çocuk yapmak mı daha tehlikeli ev yapmak mı? Eee o zaman? Nereden alıyor bu adamlar bu yetkiyi?



Ermeniliğin bununla alakası var mı?

Olmaz olur mu?



Adam bir köyü ihya ediyor. Bütün bir “butik otel” sektörünün, alternatif turizm sektörünün öncüsü olan bir yer yapıyor. Bütün dünyanın hayran olduğu mekânlar yaratıyor. Fakir bir köyde sıfırdan başlayarak 25-30 milyonluk bir gelir kaynağı yaratıyor. Üstelik bunu bir kuruş kredi veya teşvik almadan yapıyor. Yirmi vilayette binlerce kişiye konferanslar verip bu işin püf noktalarını anlatıyor. Zanneder misiniz ki onbeş yılda BİR TANE devlet görevlisi gelip teşekkür etsin, omuzuna vurup helal olsun sana desin, ödüllendirsin? Kaç tane iktidar değişti, kaç vali kaymakam değişti. Yanlışlıkla yahu, BİR TANESİNİN bile aklına gelmez mi?



Var mıdır bunun ırkçılıktan, topyekün namussuzluktan başka açıklaması?



Bir tanesinin aklına gelseydi acaba o aşağıdaki kıytırık memurlar cüret eder miydi, “ama efendim mevzuat yönetmelik” diye ötmeye?



Birinci günden sonuncu güne kadar sadece düşman muamelesi ettiler. Elli kişinin aynı anda inşaat-tadilat yaptığı köyde gelip sadece bana tutanak üstüne tutanak tuttular. Sonra rezalet ayyuka çıkınca gidip herkese tutanak tutmaya başladılar. “Benim yüzümden” gariban Türk köylüsüne de eziyet etmek zorunda kaldıkları için bana daha beter diş bilediler.



Bir yer geldi (galiba 2001’de hapse girmem benim için dönüm noktasıydı) hodri meydan dedim. Açıkça meydan okudum. Tutanaklarını yırtıp suratlarına attım. Bir daha bunlardan inşaat izni almayacağımı ilan ettim. “Koruma Kurulu üyelerine yasaktır” diye otelin kapısına tabela astım. Yasaktan korkup işi durduran elemanlarımı işten kovdum.



Osmanlı isyanla baş etmeyi iyi bilir. Küçükse başını ezersin, büyükse paşalık verirsin. Ama Ermeni olursa paşalık da veremezsin. İşte işin çıkmaz noktası budur. O yüzden Ermeninin isyan etmemesi gerekir. Çünkü ederse çözümü yoktur. Başını ezmen gerekir.



Edeceklerdir hiç kuşkunuz olmasın. Başka çözüm bilmezler.

Sevan Nişanyan'dan Günün Özeti
(17 Şubat 2011)


Dün sabah Selçuk kaymakamlık binasında İl Jandarma Alay Komutanı, Çevik Kuvvet Müdürü, Emniyet Müdürü toplanmışlar. İzmir’den askeri birlik sevkine karar vermişler. Bir iş için Selçuk’a indim. Anında etrafımda yedi-sekiz tane sivil polis beliriverdi. “Nişanyan Selçuk’ta dolaşıyormuş” diye herkese sormuşlar. Ya da uyarmışlar, tam anlamadım.



Köydeki jandarma karakolu takviye edildi. Her zaman konuşup şakalaştığımız askerlerde bir tedirginlik. “Yarın beni vurmak zorunda kalacaksınız” dedim. “Allah göstermesin” dediler, ama gözlerini de kaçırdılar.



Öğleden sonra destek için gelen arkadaşlar yağmaya başladı. Otelin etrafı anababa günü oldu. Duyuldu ki polis tedbir almış, otobüsle gelenleri Şirince’ye sokmayacakmış.



İstanbul ve İzmir’den Genç Siviller, Nesin Vakfı, EDP, Mazlum-Der ve daha başkaları otobüsle yola çıkacaklarını haber verdi. BDP’den aradılar, yarın topluca Şirince’de olacaklarmış.



Arada telefonum hiç durmuyor. Galiba Türkiye’de aklı ve vicdanı olan HERKES bu felaketi önlemek için seferber olmuş. Tanıdığım ve tanımadığım insanlar İzmir Valisini, Kültür Bakanını, İçişleri Bakanını, iktidar partisi ileri gelenlerini ablukaya almış.



Günün esprisi: Cumhuriyet gazetesinden çömez bir muhabir göndermişler. Otelin etrafında biriken arkadaşlara sormuş, “yıkımı protesto etmek için mi desteklemek için mi buradasınız” diye.



Arada TIR’lar ve iş makinaları geldi. Şirince yolunu üç noktada kesmek için tertibat aldık. Bizim ustalardan Halis’i istihkâm işleriyle görevlendirdim. Köşke erzak ve mühimmat yığıldı. Zincirler geldi. Rahmetli Salvador Allende gibi bir kask bulsam mı diye düşündüm ama gerek olmadığına karar verdim.



Saat dört sularında askeri müfreze eşliğinde TEDAŞ ekibi geldi. Özür dileyerek elektriğimizi kestiler. Yıkım yapılacak binaları boşaltmamızı tebliğ ettiler.



İnternetimiz de gittiğinden Aynur’la Kenan uyduruk bir cep telefonu bağlantısıyla facebook’a haber yetiştirmeye çalışıyorlar.



Saat beşe doğru TEDAŞ’çılar yüzlerinde gülücüklerle geri döndü. Şimdilik durdurulmuş. Elektriği gene bağlayacaklarmış.



Herkes bayram etti. Birer bira içelim bari dedik. Bir bardak biranın bu kadar çarptığını hiç hatırlamıyorum. İki saat kendime gelemedim.



Kalkan’dan sevgili Alper Görmüş, Ayvalık’tan Serdar Ateşer, Ankara’dan sevgili Sait Çetinoğlu ve eşi, İzmir’den Taraf Gazetesinin avukatı Yelda Bilal ve başkaları arabaya atladıkları gibi gelmişler. Akşam köylülerle beraber köy meydanında büyük bir toplantı yaptık. Daha sonra İzmir Mazlum-Der’in ekibi geldi. Geç saate kadar sohbetler ettik.



*

Bize söylendiği kadarıyla Kültür Bakanı Ertuğrul Günay İzmir Valisine bir yazı yazıp, Şirince’de imar planı değişikliği yapılıncaya kadar her türlü işlemin durdurulmasını talep etmiş. Vali Bey ayak diretince İçişleri Bakanı Beşir Atalay devreye girerek yıkımın ertelenmesini istemiş.



Yapılan şey durdurma değil, erteleme. Yasal olarak galiba 15 gün gibi bir süresi var. İnşallah yanılıyorumdur, ama Mart’ın 4’ü 5’i gibi bir tarihte gene aynı şeyleri yaşayacağız gibi bir his var içimde.



Döne dolaşa gelip aynı şeyleri söylüyorlar: Ama bu evler KAÇAKmış, ay ay, olur mu öyle şey? Biz de diyoruz ki sen kafana estiği için 27 sene boyunca koca bir köyde çivi çakmayı yasaklarsan tabii kaçak olacak. Sana RAĞMEN yapabildiğimiz için mutluyuz, gururluyuz, kendimizi tebrik ediyoruz. “Kaçak” ne demek? Devletin mühürlü kâğıdı olmadan yapılmış demek. Kitap yazdığımızda da senden izinsiz yazıyoruz, yemek yediğimizde de senden izinsiz yiyoruz. Bari onları da “kaçak” ilan et!



Bu iki zihniyetin bağdaşmasına imkân yoktur. 27 senedir anlatıyoruz, anlamadılar. Bundan sonra da anlayacaklarına dair en ufak bir belirti görmüyorum. Pek umutlu değilim. Dilerim yanılmış olayım.



*

Memlekette aklı ve vicdanı olan herkes, ama herkes, dünden beri Ali Nesin’le beni sevgi seline boğdu. Bu sularda yüzmeye ben pek alışık değilim, o yüzden hatalarım olduysa affoluna.



Birkaç isim sayayım. Çok eksik var eminim, ama bunlar günün gerçekten parlayan yıldızlarıydı.



TBMM’de Ufuk Uras olağanüstü bir çaba gösterdi. İçişleri Bakanını galiba o ikna etti. Bugün de Başbakanla konuşacakmış.



Baskın Oran kırk kollu Hızır gibi yetişti. Bizi bir an için yalnız bırakmadı. Uluslar arası basını seferber etti.



Bir zamanlar dini kavramlar yüzünden kavga ettiğim Hilal Kaplan bütün yüreğini ortaya koydu, Ak Parti ileri gelenlerini seferber etti. Özlem Abacı internette müthiş bir imza kampanyası örgütledi.



Sabancı Üniversitesi’nden sevgili Kemal İnan ile İzmir milletvekilimiz Erdal Kalkan Kültür Bakanını akıl yoluna davet ettiler. EDP İzmir İl Başkanı Arif Cangı, benim “sol” hakkındaki duygularımı bile bile, İzmir’in sol kesimlerini seferber etti. Genç Siviller bir otobüs dolusu insanı İstanbul’dan yola çıkardılar.



Mazlum-Der ilk andan itibaren son derece net bir tavır sergiledi. Olayın mahiyetini A’dan Z’ye doğru tahlil etti; yürekten desteğini verdi; gecenin ortasında kalkıp Şirince’ye bizi yüreklendirmeye geldiler.



Daha pek çokları var. Kusura bakmayın, hepsini anmaya yetişemeyeceğim.



Minnet borcumu nasıl ödeyeceğim bilmiyorum. Ama bir şey kafamda netleşmeye başladı. Bunca zamandır “otel işletmecisi” kimliğimle yazar ve fikir adamcığı kimliğimi birbirinden çok uzak tutmuşum galiba. O konuda bir şeyler yapmam lazım.



İlk yıllarda bu otelde biz “müşteri” değil “misafir” ağırlardık. Öylesi daha güzeldi gerçekten diye hatırlama fırsatını buldum bu vesileyle.


9 Mart’tan önce Şirince’ye gelin. Varlığınızla bize güç verin. Bu zor ve güzel günlerde yanımızda olun.



BANALLİĞİN ZAFERİ

Son anda beklenmedik bir gelişme olmazsa Nişanyan Evleri önümüzdeki on-onbeş gün içinde yıkılacak. Selçuk Kaymakamlığı 18 Ocakta yıkım işini ihale etmiş. İşi alan müteahhidi gidip bulduk. Eski bir gardiyanmış; konuşulabilecek biri izlenimini vermedi.

İlk partide ana binamız olan Köşk’ü, ilk göz ağrımız Kerevetli Ev’i, bir de Nesin Vakfı’nın malı olan Hamamlı Ev’i yıkacaklarmış. İl Özel İdaresi ihale şartnamesine bilhassa not düşmüş, bunlar tamamen yıkılacak, yarım iş yapılmayacak, molozu da kaldırılacak diye. Yanısıra köyde başkalarına ait birkaç çardak, müştemilat vs. yıkılacakmış. Bunlar ilk raunt. Daha sırada İlyastepe’deki bağevleri, mermer havuz, kule, kümesler, personel evi ve kendi evim var. Yaza kalmaz onlara da sıra gelir.

“Yok canım daha neler” diyor insan tabii. Biz de hep öyle dedik. Bu kadar manasız vahşet olmaz, bunlar BİLE bu kadar mantıksız iş yapamaz diye kendimizi inandırdık. Ortada başkasının hakkına tecavüz yok. Bu evler bana zarar verdi diyen kimse yok. Yıkacakları apartman filan değil; yüzlerce yıllık usullerle yapılmış mütevazı, sevimli köy evleri. Bugüne dek yerli yabancı binlerce kişiye mutluluk vermişler. Sit alanını bozdu deseniz, zaten Şirince’nin tarihi dokusu denen şey bunun gibi birkaç evden ibaret; “tarihi Şirince” diye zaten gelip bizim evlerin fotoğrafını çekiyorlar. İmar planına aykırı deseniz, imar planı her tarafından dökülen bir fiyasko; bugün yarın iptal edileceği kesin.

Görebildiğim kadarıyla işin içinde bir ekonomik çıkar, bir rant beklentisi de yok.

Peki ne var? Söyleyeyim ne olduğunu: Bu evler Devletten izin alınmadan yapıldı! Suç budur. Yıllar önce ilk evleri yaparken izin istedim, yalvardım, kapılarında bekledim, pis pis hakaretlerini sineye çektim, dünyanın parasını ve zamanını harcadım. Sonra yetti gayrı deyip yoluma gittim. Bir daha da kapılarını çalmadım.

Makamı dışında bir var oluş nedeni olmayan kapı kulları için bundan daha büyük suç yoktur. Mevcudiyet­lerinin yegâne temeli olan “mevzuatın” namusunu korumak için gözlerini kırpmadan cinayet işlerler. İşliyorlar.



BİR RÜYANIN SONU

Yıkarlarsa oniki yıllık bir rüyanın sonu gelmiş olacak. Bu devirde, bu memlekette, modern şehir hayatının dışında DA uygar, güzel ve üretken bir yaşam kurulabilir mi? Kurmaya çalıştım. Kurulabileceğini insanlara göstermeye çalıştım. Görüldü ki kolay değilmiş.

Haset, ırkçılık, cehalet ve zorbalık, cehennemin dört atlısı gibi insanın üstüne çullanırmış.

“Yıksınlar daha güzelini yaparsın” diyenler oluyor, moral vermek için. Yok, kazın ayağı öyle değil. 12 yılda kazandığım her kuruşu bu evlere yatırdım. Birikmiş param yok, altından kalkamam. Şevkim de kalmadı. Yaşım da artık müsait değil.

Olsa da zaten mesele o değil. İşin özü, böyle bir hezimetin utancını kaldıramam. “Bu memlekette sana Hodri Meydan Kulesi diktirmezler” deyip beni akıl yoluna çağıran insanlara hep kulak tıkadım; onların yüzüne bir daha bakamam. Devlet yönetmekle alçaklığın eş anlamlı sayıldığı bir ülkeye yatırım yapılmaz, çocuklarının rızkını burada çarçur etme diye yirmi seneden beri başımın etini yiyenlere karşı boynum bükük kalırım. Daha geçen ay Paris’te “Türkiye’de güzel şeyler oluyor, iyimser olmak lazım” diye nutuk attığımda hayretle yüzüme bakanların gülmesine tahammül edemem.

Böyle bir şeyin ardından nasıl ve hangi hakla yaşamaya devam ederim, bilmiyorum.

Üzgün müyüm, depresyonlara mı düştüm? Hiç değil. Uzun zamandır kendimi bu kadar zinde ve neşeli hissetmemiştim desem belki şaşarsınız ama durum bu. Doğru olanı yaptım. Bir daha baştan başlasam gene aynısını değil, fazlasını yapardım. Sonuna kadar mücadele edeceğim. Kaybedersem de gereğini yapacağım. O kadar. Netlik güzel şey. İnsana şevk geliyor.

“Güvercin tedirginliği” filan beklemeyin benden. Bendeki, olsa olsa, devekuşu inadı.



ŞİRİNCE’YE DAVET

Desteğinize ihtiyacım var. Hem de çok.

Ama ona buna mail atmakla, protesto yazıları yazmakla, bakanlara telefon etmekle bir yere varılacağını sanmıyorum. Onu geçin. Daha etkili bir şey yapalım. Buyurun Şirince’ye gelin. Varlığınızla bize güç verin. Bu zor ve güzel günlerde yanımızda olun.

Bugünden 9 Mart’a kadar Nişanyan Evleri’nin ve Nesin Matematik Köyü’nün kapılarını herkese açıyoruz. Buyurun misafirimiz olun. Yüz kişiye kadar yerimiz var, yetmezse elbet bir çare buluruz. Müzik ya da tiyatroyla uğraşan eşiniz dostunuz varsa onları da çağırın, bir şeyler organize edip eğleniriz. Hep beraber bu alçaklara meydan okuruz.

Kimbilir, belki Şirince’de el birliğiyle bir ufak Tahrir Meydanı da inşa ederiz.

Tanıdığınız HERKESİ davet edin lütfen. Bu mektubu tanıdıklarınıza iletebilirsiniz; dilediğiniz yerde yayımlayabilirsiniz.

Burada badem ağaçları çiçek açtı bile. Gelin, baharı beraber karşılayalım.



Sevan Nişanyan



NOT 1: Neden 9 Mart? Yıkım şartnamesine göre 9 Mart’a kadar evleri yıkmaları gerekiyormuş. O günden önce gelecekler tahminen. Son duyuma göre 21-22 Şubat’ta gelebilirlermiş.

NOT 2: Facebook’ta “Şirince Yıkılmasın” başlıklı bir grup sayfası açtım. Günlük gelişmeleri oradan izleyebilirsiniz. http://www.facebook.com/group.php?gid=119562836232
NOT 3: Gelmeden (232) 898 3208’i arayabilirsiniz. Aramadan da gelebilirsiniz.