28 Şubat 2011 Pazartesi

KANLI .1 MART.2008'İN PERDE ARKASI




24.Şubat. 2011 günü HÜRRİYET Daily News'te yayımlanan sayın Vercihan Ziflioğlu'nun 1.Mart.2008'de Ermenistan'ın başkenti Yerevan'da vuku bulan kanlı olaylar sonrasını konu edinen makalesine temel teşkil eden söyleşilerden Sarkis HATSPANIAN'la yapılmış olan röportajın bütününü Türkçe olarak aşağıda okuyabilirsiniz.

YEREVAN, 25.Şubat.2011
KANLI 1.MART.2008'İN PERDE ARKASI



1) 1 Mart olaylarını bizzat yaşadınız, olanların nedenlerini anlatabilir misiniz ?


- 1.Mart.2008'deki kanlı olayların tek nedeni, ülkede 10 yıldan beri var olan oligarşik iktidarın her ne pahasına olursa olsun, erki elinden bırakmama derdiydi.
Ordu-polis-gizli servis-mafioz tayfalarla kendini pek rahat hisseden ve daha on yıllarca yıl yönetimi ellerinde tutacağından çok emin olan güçler, 2007 Ekiminde, 10 yıllık bir sessizlikten sonra aktif politikaya döndüğünü ve cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacağını bildiren eski cumhurbaşkanı Levon Der-Bedrosyan'ın açıklamasından sonra ters köşe oldular, bu onların hesaplarında olmayan bir adımdı, neredeyse yasa büründüler.
a) Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olaylar üzerine ne gibi etkileri oldu ?
- Çok doğrudan ! Olayların, 19.Şubat.2008'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin açıklanan hileli sonuçları akabinde gelişmesi sorunuzun esas cevabıdır ve 10 genç insanın hayatına mal olması sonucuyla tabii ki çok olumsuz, feci bir etkide bulundu derim.



b) Sizce Sarkisyan hükümetinin sorumluluğu var mıydı ?


- Bence o zaman başbakan olan Serj Sarkisyan'ın bu olaylarda doğrudan bir sorumluluğu yok denecek kadar azdı. Hatta de jure olamazdı da, çünkü ordu, polis, gizli servis gibi güç kurumları zaten yasal olarak cumhurbaşkanına bağlı, bağımlıdırlar ve ondan emir alabilirler. Ben bu görüşümü, 2008 ekim-kasımında gazetelere verdiğim röportajlarda da ileri sürmüş ve Robert Koçaryan dururken S.Sarkisyan istese bile 1.Mart'tan sorumlu tutulamaz demiştim de, bazı muhalif güçler böyle bir açıklamadan hiç de hoşnut olmadıklarını, mırın-kırın eden yazı ve makaleler yayınlayarak belirtseler de, birkaç ay sonra sırf Robert Koçaryan'ı La Haye uluslararası mahkemesine dava etmek için başlatılan imza kampanyası yanında, Serj Sarkisyan'a karşı herhangi hukuki bir soruşturma, koğuşturma başvurusunda bulunmayan Ermeni Ulusal Kongresi bünyesinde yerlerini almış olduklarından aynı benim gibi düşündüklerini de facto göstermişlerdi zaten. Ancak bu
Serj Sarkisyan hükümeti masumdur anlamını taşımamaktadır, çünkü 1.Mart'ta dökülen kan olmasaydı, o bugün zapt ettiği koltukta oturuyor olmayacaktı !


c) Seçim döneminde Ermenistan'da bulunuyordum ve ortam pek huzurlu görünüyordu. O ortamın pek acı 1.Mart olaylarına dönüşüp, kan dökülmesine sebebiyet vermesinin nedenleri nelerdi ?


- Sanırım sizin rahat ve sakin bir atmosfer diye nitelediğiniz durum bana göre fazla iyimser
bir tanımlama gibi geliyor, çünkü 2008 sonu, şubat başı ve tam da seçim günü muhalefet yanlısı onlarca insan haksız yere tutuklanmışlardı. Şu ana kadar hapiste bulunan politik tutuklu arkadaşlarımızdan ikisi, Harutyun Urutyan ve Aram Bareğamyan seçim sandığına doldurulmak istenen destelerle oyların seçim sandıklarına zorbalıkla doldurulmasını engellemeye çalıştıkları için tek bir polis memurunun yalancı şahitliği yüzünden 6'şar yıl hapse mahkûm edildiler. Aynı dönem mağduru epeyi arkadaşımız, 2-2,5 sene hapiste kaldılar.
Seçim günü muhalif seçmenlere, gazetecilere, milletvekillerine, hatta yurtdışından gelmiş olan Avrupa Birliği ülkelerinden gözlemcilere, Ermenistan'daki değişik büyükelçilik çalışanı diplomatlara bile fiziki saldırılar yapıldı. Böylesi olaylar yüzlerceydi ve bu türdeki gayrikanuni tüm olaylar yerel basın-yayın organlarında saat-saat ve en ince ayrıntılarına kadar yayınladılar. Öyle ki benim bu anlattığım olaylar vuku bulduğuna göre, pek rahatsız ve saldırganlıklarla dolu bir seçim atmosferinden bahsetmek çok daha doğru olur görüşündeyim.


2) Eğer 1.Mart.2008'e dönecek olur da, olayları saat-saat hatırlamaya çalışırsanız, feci olayları bize anlatabilir misiniz ?
İnsanlara nasıl ateş ettiler ?


- Sakin geçen mitinglerde, iktidarın onlarca provokasyonuna hiç aldırış bile etmeyen, tek bir
ağaç dalının dahi zarar görmediği, her gün yüz, iki yüz, üç yüz binden fazla insanın gelip katıldığı miting ve yürüyüşlerde gayri kanuni en ufak bir olayın bile olmadığı, kaydedilmediği bir ortamda, iktidar şoka düşmüş, ne yapacağını, nasıl davranacağını şaşırmış durumdaydı. 23. şubattan itibaren hemen her gün mitinglerde konuşma yapan insanları durduk yerde tutuklamaya başladılar. Aynı gün benim tutuklanma emrim de verilmişti ve polisler alana gelip beni götürmeye yeltendiklerinde yüz binlerin direnişiyle karşılaşıyorlardı. Bu her gün iki-üç kez deneniyor, fakat gelen polisler geri gitmek durumunda kalıyorlardı ve bu durum 1.Mart sabahına kadar sürdü. Ancak tüm bunları biraz detaylayarak sunmak, gelişmeleri daha iyi anlamaya yarayacağından biraz daha geriden gelelim isterseniz.


Levon Der-Bedrosyan aday olduğu 2008
yılı 19.Şubat cumhurbaşkanlığı seçimini, muhalif tüm
güçleri bir çatı altında
toplayabilen tek insan olma vasfı nedeniyle, çok büyük bir farkla,
neredeyse tereyağından kıl çeker gibi denilebilecek bir kolaylıkla
kazandı. Mamafih, var olan her türlü engele karşı seçimi büyük bir
zaferle kazanmış olan LDB'nin Kuzey ve Batı ile herhangi bir ön
anlaşması bulunmadığı halde, sadece kendi halkının ezici çoğunluğunun
güvenoyunu almış olması, o zamana dek kapalı kapılar ardında yapılmış olduğu (şimdi artık % 100 herkes tarafından da bilinen) bariz plan sahiplerinin oyununu bozmaktaydı ! Her ne pahasına olursa olsun, iktidar Ermenistan'da özgürlükçü-demokrat güçlere
böyle anayasal yolla, seçimle, vs. teslim edilemezdi ve onun için de 1.Mart pogromu gerçekleştirildi.

1991 Kasım sonu
Karabağ'da tanıştığım ve LDB'den çok daha samimi ilişkiler içinde
bulunduğum Robert Koçaryan ve zamanında önce ordu komutanı,
sonra ise Savunma Bakanı olan Serj Sarkisyan ile politik anlamda hep farklı siperlerde bulunduğumuz halde, insani ilişkilerimiz normaldi. Benimle her karşılaştıklarında hep çok saygılı davranmış olan bu 2 insanla olan 17 yıllık geçmişimizin hatırına, onlara beslemiş olduğum insani duygularımı 1.Mart.2008 sabahına kadar da olduğu gibi saklamış olduğumu, 9 gün, 9 gece süren Yerevan Özgürlük meydanında yapmış olduğum konuşmaların şahidi yüz binlerce insan da duymuştur ! LDB'ye gelince, ona doğru istemler temelinde,
insan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik yanlısı
halkımızın yükselttiği mücadeleyi örgütleme ihtiyacını karşıladığı, halkçı bir
vatandaşlık hareketinin önderliğini yapmaya aday olduğunu çok
açık ve net olarak açıklayıp-belirttikten sonra sadece destek verme kararını almış on binlerce den biri de bendim. Ülke anayasasına göre, seçme ve seçilme hakkı olmayan bir Fransa vatandaşı olarak, tam 21 (2008 şubat'ında 18 yıldan) beri
yaşadığım ve uğruna ölümlere gidip geldiğim anavatanımda bana ömür boyu yadigâr kalan Karabağ'ın özgürlüğü kazanımına sahip olmam dışında, ülkemde 2 de çocuk yetiştirdiğim için, anayasal bir hak olarak tanınan toplantı ve yürüyüş yapma hakkından yararlanan yarım milyonu aşkın insandan birisi olduğumdan da memnunum ! İnsan olduğumdan, ülkemin bugün ve yarını
hakkında kaygılanarak, memleketimin kaderiyle yakından ilgilendiğim için de, yüz binlerin
haklı sesine sesimi kattım. Koçaryan diktatörlüğü
koşullarının insana hiç değer vermediğini çok iyi bilip, polis güçlerinin gözünü bile kırpmadan halka silahla saldırabilecek kadar
vefasız ve namussuz olduğundan emin olduğum halde, en ön saflarda yerimi aldığım halk hareketinin kaderini kendi kaderim
olarak kabul etmiş olmaktan da hiç pişman değilim !

Bir amerikan atasözünde söylendiği gibi
Devlet memurları, başsız çivi gibidir; içeri sokabilirsiniz ama
dışarı çıkaramazsınız gerçeğine bire bir uyan Ermenistan devlet memurları ne yazık ki devlet yerine kim iktidar ise, ona hizmet etmeyi görev saymaktalar. Koçaryan'ın neredeyse ortaçağa özgü feodalite hatırlatan 10 yıl (1998-2008) süren iktidarlık dönemi, artık hiç kimsenin kuşku duymadığı çok tehlikeli bir hal aldı. Sadece bu yıllar içerisinde 2 defa parlamento, 2 defa
Cumhurbaşkanlığı, 1 anayasa değişikliği ve 2 defa da yerel muhtarlık-belediye seçimleri tümden, yani % 100 hileli olarak
örgütlendiğinden ve halk çoğunluğunun sesi-nefesi olmak zorunda olan muhalif güçlerin bölük-pörçük ve örgütsüz olması yüzünden yaklaşık 1 milyon insanımız, polisiye-askeri güce dayanarak kendini kraliyet sisteminde gören oligarşik diktatörlüğe karşı mücadele etmek yerine, memleketten
göç etti ! Neredeyse umudun kalmayıp-bittiği, böylesi kritik bir
dönemde, iktidardaki oligarşiye karşı koyacak bir alternatifin bulunmadığı sanılan yaşamsal bir zamanda, aktif politikaya geri dönme kararıyla LDB yeter artık diye düşünen hemen herkesin tartışmasız tek adayı-önderi olmayı başardı. İktidar, tabii sovyetlerin yıkıldığı en zor dönemde hem bağımsızlığını ilan edip, hem de Karabağ'da elde edilen zaferin örgütleyicisi olmak vasfıyla zaten tarihe imzasını atmış olan LDB'nin politikaya dönüş
kararının, ne gibi bir baş ağrısı olduğunu çok iyi anlamış ve halkın
en had safhaya varmış nefretini kazanmış olması dışında hiçbir
kapitalinin bulunmadığı koşullarda, hem kuzey, hem de batıdaki dış
güçlerle hemen kapalı kapılar ardında haince pazarlıklara girişmiş,
her ne pahasına olursa olsun, talan ettiği milyarların, torunlarına yetmesini garanti edebilme derdiyle yanıp tutuştuğundan, o güçlerin en azından bir
10 yıl daha iktidarda kalabilmesine yardımcı olmasını bekliyordu. Ama, 2008 şubatında
herkesi şaşırtan, hiç beklenmedik
denmeye değer gururlu duruşuyla, halk yığınları görülmemiş inanç ve kararlılıkla, ülkenin yazgısıyla ilgili kararın,
memleketin tek sahibi olan halk tarafından verileceğini, seçim
sandığına atmış olduğu oylarla, hem iktidardaki diktatörlüğün yüzüne
indirdiği ağır tokatla, hem de Ermenistan halkının sesini hiç hesaba katmadan, maryonet oynatmaya alışık, karanlık dış güçlere ilk defaya
mahsus olmak üzere gösterdi ! 20. Şubat-1.Mart.2008 arası, Yerevan
Özgürlük Meydanında toplanan, adalet ve demokrasi için çadır
kent kuran ve sahip olduğu hakları sonuna kadar savunmaya niyetli vatandaşa dönüşmeye kararlı, yarım milyon, hatta günün bazı saatlerinde yaklaşık 600-650 bine varan insan, tam 20 yıl önce, yine aynı Şubat ayında ve aynı alanda Karabağ için toplanmış olan milyona varan soydaşımızın evlatlarıydı. Berlin duvarından başlayarak,
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasında çok önemli ve tarihsel bir rol
oynamış olan Ermenistan halkının gücü, yıllardır kendi varlığını hiçe sayan ve
memleketi ciğeri beş para etmez birkaç kişinin babasının bostanı olarak görme niyetlisi iktidarı yıkmaya yeter de artardı elbet ! Ülkemizi sarsan ve 10 suçsuz insanın hayatını kaybetmesine sebep olan kanlı 1.Mart olaylarının asıl nedenleri bunlardır işte !
3) Bilindiği üzere, bugün de Opera meydanı mitinglere kapalı olarak tutuluyor. O kanlı olaylardan şimdiye kadar niçin Opera'da mitingler düzenlenmesi engelleniyor sizce ?


- ÖZGÜRLÜK MEYDANI Yerevan'ın en merkezi, tam kalbinde bulunan Opera'nın avlusundaki alana verilen addır, 1988 Karabağ hareketinin orada yapılan mitingler
ve akabinde kazanılan savaşı sembolize etmesi nedeniyle önce halkça,
sonra da hükümet tarafından resmen Özgürlük meydanı olarak adlandırılmıştır. Ülkede hemen her politik gücün miting yaptığı alan,
20.Şubat.2008'den itibaren 1 gün önce yapılan hileli seçim sonuçlarını protesto etmek amacıyla düzenlenen mitingin, 1 gün sonra ülkenin değişik şehirlerinden gelip 24 saat orada kalanlarca spontane olarak kendiliğinden oluşan bir çadır kente dönüşüvermişti. 1.Mart.2008 sabahı ablukaya alınarak, orada bulunan on binlerce insana görülmedik vahşilikte saldırıda bulunan devlet güçleri tarafından kan gölüne çevrildi. Tam üç yıldan beri Ermeni Ulusal Kongresi tarafından Özgürlük Meydanında miting yapılmasını engelleyen iktidar hırsızlarının tek korkusu orada düzenlenecek tek bir mitingin bile beklenmedik gelişmelere dönüşebileceğini ve iktidarı kaybedeceklerini anladıkları içindir. Ermenistan'da her ne zaman olursa olsun, olası bir iktidar değişikliğine yol açacak olan halk hareketinin başarısı için gerekli ateşin kıvılcımı sadece Özgürlük Meydanında atılabilir diye düşünen insanlardanım.
4) Sadece olaylara karışanların değil, mitinglere katılma dışında hiçbir suçu olmayan insanlar, hatta hamile kadınlar bile olaylarda hayatlarını kaybettiler... Yerevan'a giden tüm yollar tutuldu ve başkent dışıyla ilişkiler kesildi. Kapalı perdeler ardında neler oldu ?
- Kanlı saldırılarda hamile kadınların bile coplanıp-dövüldüğü, çocuk yaştakilerin ayak altına alındıkları da doğrudur, ama olaylarda ne çocuk, ne de hamile kadınlar öldürülmediler. Bu doğru değil ! 10 genç insanın yaşamını yitirdiği olaylarda, başka bir can kaybı olduğuna dair hiçbir bilgi duyulmadı, eğer öyle bir şey olmuş olsaydı, hiç değilse ölü ya da kayıp yakınlarının sesi duyulmalıydı değil mi ? Başkentin tüm giriş-çıkışları ordunun tankları ve zırhlılarıyla, en büyük caddeler polis panzerleriyle tutulmuş, halkın Özgürlük Meydanına akın etmesi engellenmişti. Anayasanın tüm maddeleri toptan ayaklar altına alınmış, ordu ilk defaya mahsus olmak üzere politik yaşama zorla müdahale etmişti. Perde arkasında gelişen olayların en göze çarpanıysa, oligarşik güçlerin, işadamları ve ailelerinin koruyuculuğunu yapan sivil yüzlerce insana, önceden hazırlanan listelere istinaden ordu elbiseleri ve otomatik silahlar dağıtılmış olduğuyla ilgilidir. Tüm bu insanların isim listeleri ve ordunun hangi biriminden ne tip teçhizat edinmiş olduklarına dair pek detaylı bilgile basında yayınlanmış, fakat herhangi bir koğuşturma yapılmamış, daha doğrusu yapılması yukarıdan verilen emirlerle engellenmişti. Ermenistan o kadar küçük bir yer ki, burada hiçbir şey birkaç saatten fazla perde arkasında kalamaz.


a) Neden bugüne kadar 1.Mart olaylarının araştırılması amacıyla kurulmuş olan komisyonun çalışmaları bir sonuç vermedi ?
- 1 Mart olaylarını inceleme amaçlı Ermenistan iktidarı tarafından kurulan komisyonda, muhalif 2 insan, Ermeni Ulusal Kongresi'ni temsilen Andranik Koçaryan, Miras Partisi'nden de Seda Safaryan katılmaktaydı. Bu 2 insanın olayların içyüzünü ortaya çıkaran ciddi bulgu ve bilgileri topluma da mal etmesi, basına ulaşan gerçeklerin yayınlanması nedeniyle, kapalı kalması gereken perdenin aralanmaya başladığını gören iktidar, kendisi için tehlike çanlarının çaldığını fark ettiğinden söz konusu komisyonu Serj Sarkisyan'ın emriyle lağvetti. Bu davranış, Ermenistan'daki iktidarın
güttüğü devekuşu politikasının tipik bir örneğidir.
5) Bilindiği gibi olaylar sonrası yüzlerce insan hapsedildi, bunlardan bir kısmı sonradan serbest bırakıldı... Şimdi cezaevlerinde kaç politik tutuklu var ve durumunuz hakkında ne diyebilirsiniz ? Uluslararası kamuoyuna yönelik sözünüz var mı ?
- Olaylardan sonra gerçekten yüzlerce insan suçsuz yere hapse atıldı, yoldan geçen insanları dahi tutukluyorlardı, iktidarın gerçekten politik aktivist olarak tanımlayabildiği kişilerin sayısı 159 idi. Bunlardan ilk parti daha mahkemesiz sorgulama döneminde, birkaç ay sonra serbest bırakıldılar. İkinci parti, 19.Haziran.2009'da Ermenistan Parlamentosunda kabul edilen Genel Af Kanunundan yararlanarak 22.Haziran günü serbest kaldılar. Ben genel aftan yararlanması gerektiği halde hapiste kalmaya devam eden tek politik tutukluyum ve iktidarda bulunan hiçbir yönetici bu durumu açıklayamıyor. Her ne kadar R.Koçaryan ve Serj Sarkisyan'ın benden özel olarak öç aldıkları gibi anlamsız ve gülünç bir sebepten bahsediliyor olsa da, benim bir Fransa vatandaşı olarak 1992-1994 yılları arasında gönüllü olarak katıldığım Karabağ savaşına yurtdışından gelip-katılanlar olduğu gerçeğinin devlet tarafından kabul edilmemesini gerektiren bir raison d'Etat sorunu olduğu reddedilmezdir ve şu an da hapiste bulunmamın tek nedenidir. Ben eğer Ermenistan vatandaşı olsaydım, 22.Haziran.2009 Pazartesi günü özgürlüğüme kavuşmuş olurdum ! Tam da bahsettiğim bu durumu belgeleyebildiğimden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce ikinci bir dava dosyam da kabul edildi ve ilki tamamen suçsuz olarak hüküm giymiş olmam ve temyiz istekli, ikincisi ise genel aftan yararlanmama izin verilmemesi sonucu boşu boşuna hapis yatmam karşılığı maddi ve manevi tazminat istekli iki davayı da kazanacağım ve mahkeme günü Ermenistan iktidarına karşı karar çıkacağı gün gibi aşikarken, günümüz iktidarının mağduru olma halim devam ediyor hâlâ ! Şu an Ermenistan hapishanelerinde 9 politik tutuklu bulunuyor, bunlardan sadece biri 1.Mart olayları öncesi ve sonrasıyla hiç ilişkisi olmayan, 2002 ocak ayından bu yana sözümona T.C. hesabına casusluk yapma suçlamasından mağdur edilen, tamamıyla suçsuz, temiz bir aydın olan sayın Murad Bocolyan'dır. Diğerleri, Sasun Mikaelyan, Harutyun Urutyan, Nikol Paşinyan, Aram Bareğamyan, Ara Hovhannesyan, Şmavon Kalustyan, Roman Mnatsakanyan ve bendenizim !
Doğrusunu isterseniz, uluslararası kamuoyuna yönelik bir söz söylemek istemiyorum, çünkü bugün onların değişik kurumlarının Ermenistan'daki oligarşik iktidarın bizleri rehine olarak mahpusta tutmalarına bile bile göz yumduklarını gördükten sonra ne de söylemek istesek, boşuna olduğunu bildiğimden, öyle
bir adımı yersiz ve yararsız buluyorum. Uygar Batı'nın emperyalist devletlerinin sahte demokrasi ve insan hakları savunucuları nedeniyle hapiste olan insanların, onlara başvurmasını ahlâki bulmuyor, hatta mahkûm ediyorum.


a) Olaylar sonrasında Levon Der-Bedrosyan ne durumdaydı ?


- Onu, 1.mart sabahı, kollarından kıvırarak Özgürlük Meydanından uzaklaştırdıklarında belki de 5-6 metre uzağındaydım ve alanı kan gölüne çeviren asker-polis güçlerinin yaptığını sonuna kadar seyrettikten sonra onu kendi evine götürüp göz hapsine aldıklarını biliyorum. Eğer ona dokunmamış olsalardı, ne olaylar olur, ne de kimse ölürdü diye düşünüyorum. Zaten 2.Mart gecesi sabaha doğru, LDB'nin sokaktaki yüz binlere eve dön çağrısı olmasaydı, eminim ölü ve yaralıların sayısı çok daha fazla olurdu. LDB'yi iyi tanıyan biri olarak söylüyorum, o son dakikaya kadar iktidarın halka karşı
ateş açacağına inanmıyor ya da inanmak istemiyordu. Bu bence onun en ciddi zaafıydı ve ölüler olduğuna dair haberin ona ulaştığı anki ruh halini tahmin edebildiğimden de, şimdi neden hapiste benim yerime Robert Koçaryan'ın bulunmadığını anlıyor, ama LDB'yi yakinen bildiğimden onun devrimci olmayışını kabul etmek istemesem de, onun kısasa kısas düşüncesinden uzak oluşuna yoruyorum.


6) Sayın Sarkis Hatspanian sizle ilgili olan olayları anlatarak, okuyucularımıza kendinizi tanıtabilir misiniz ?


- Seçim sandıklarının
kapanmasının ardından birkaç saat bile geçmeden, Merkezi Seçim Komisyonu dahi henüz herhangi bir açıklamada bulunmadan, Fransa
cumhurbaşkanı N. Sarkozy, Serj Sarkisyan'ı seçilmiş cumhurbaşkanı olarak kutlayınca, dış güçlerle yapılmış olan pazarlık ortaya çıktı.
Özgürlük meydanında toplanmış olan halkın 24 saat gözünün önünde (elinin altında) bulunan tek Fransalı ben olduğum için de, halkın kızgınlığıyla ilgili belirli bir durum analizi içeren açıklama yapma zorunluluğuyla,
mitingde ilk defaya mahsus olmak üzere söz aldım ve Ermenistan'daki Fransa Büyükelçiliğine yönelttiğim sözde, hangi kahve falına bakarak, henüz açıklanmamış
olan seçim sonuçlarını görmüş olduğunu ve tüm halkın bildiği gerçeği çarpıtarak ülkemizde demokratik seçimle yönetim oluşturabilmeye
kararlı halkı nasıl olur da eşek yerine koymaya yeltenildiğini,
yapılan bu çirkin davranışla Ermenistan'ın içişlerine karışmaya ve halkını yaralamaya hiç hakları olmadığını belirten bir konuşma yaptım. Son cümlemde seçilen eğer Serj Sarkisyan ise,
burada bulunan ve rüştünü ispat etmiş, 18 yaşından büyük, yani seçime fiziken katılmış olan yarım milyonu aşkın insanın eksi 10-15 derece soğukta 24 saat boyunca, hileli seçim sonuçlarını protesto etmesini, kim,
nasıl açıklayabilecek, bilmek isterim dedim. Hesap açık-seçik
ortadaydı, seçime katılma hakkı olan insan sayısının yarısının çok
üstünde bir kitle Özgürlük meydanındaydı ve buna o kitlenin mitinge fiziken katılmayan ana-baba, bacı-kardeş, eş-dost vs.'sini de ekleyecek olsak, oyların % 65'inden de çok fazlasının LDB'ye verilmiş olduğunu, saymayı bilen herkesin de net olarak görüp anladığını söyledim. Yaptığım konuşma sonrası meydandaki insanların coşku ve sevgisine layık bulundum ve onların istemiyle hemen her gün bazen günde birkaç defa konuşma yapmaya davet edildiğim için, mitingleri organizeden sorumlu olan düzenleyiciler ile politik hiçbir bağım bulunmadığı halde
halka her gün hitap eden 5 kişiden biri oluverdim. İktidar gittikçe
büyümekte olan halk hareketinin sivil itaatsizlik veya önüne geçilemez bir isyan hareketine dönüşmesi kaygısıyla, ne yapacağını bilmez halde, diğer bölgelerden başkente gelen oluk-oluk insan selini durdurabilmek
çaresizliğiyle, Yerevan'ın tüm girişlerini kapattı ve tutuklama kampanyası başlattı. Ben, 23.Şubat günü halka hitap ederken, ambiyona yaklaşan ve hakkımda tutuklama kararı olduğunu bildiren polislere, gayrikanuni bir eylemde bulunmadığımı ve hiç olmazsa hakkımdaki
tutuklama emrinin adresimle, kayıtlı olduğum Fransa Büyükelçiliğine
resmen tebliğ edilmesini kanuni olarak yapmak zorunda olduklarını
bildirdim. Beni alandan zorla kelepçeleyerek götürmeye kalkan
polislere karşı koyan yüz binlerce insan sayesinde alanda kaldım ama aynı şey her Allahın günü, günde 2-3 kez aynen tekrarlanıyordu.
24-25.Şubat günleri Özgürlük meydanından evine dönen miting
konuşmacılarından 3 kişi polisçe kaçırılarak tutuklanınca, beni de
aynı tehlikenin beklediğini
anlamayan kalmamıştı artık ! Tarafımdan neden Serj Sarkisyan'ı seçmiş olanlar da bizim gibi miting yapıp kaç kişilik seçmen tabanına sahip olduklarını ispat etmek istemiyorlar, yani Halep oradaysa, arşın burada fikrinin kitlelerce kabul görmesi ve yayılmasının ertesinde iktidar, 26.Şubat günü
Yerevan Cumhuriyet meydanında, vatan, millet, Sakarya türü bir cumhuriyet mitingi
düzenlemek zorunda kaldı. O gün, aslında var olan bütün soruların cevabını verdi ve Serj Sarkisyan ömrü boyunca hiç unutamayacağı bir şekilde rezil kepaze
oldu.
İktidarda olup da halk tarafından sevilir hiçbir yönetime rastlamış olmasam da, Ermenistan koşullarını yakından tanıyan biri olarak, hükümet üyelerinden birçoğunu bildiğim için söylüyorum, bu sanki eşyanın tabiatına aykırı olduğu aşikar, emrivaki diktat yönetimin son 10 yıldır kötü alışkanlık haline gelen uğursuz
Koçaryan
tayfasının üyeleri, 26.Şubat günü muhalefetle sidik yarışına kalkışma
yanlışını işledi. O gün, devlet sektöründe çalışan, memurlar ve
ailelerinin tüm üyelerini eğer gelip-katılmasalar işten atılma tehdidiyle,
ülkenin her köşesinden korkutarak, başkentin Cumhuriyet meydanına
toplamayı deneyen yönetim, tam da T.C.-vari tabire uygun bir
Cumhuriyet mitingi düzenledi. Mitinge zorla getirilen yaklaşık 300
bine yakın insanın dört bir yanını demirden engeller ve 3 sıra da
polis kordonuyla çevirerek, o kadar insanın fiziki ihtiyaçların giderilmesi için bile
alana "girmek var, çıkmak yok" emrine itaatle bırakmayanlar, seçilmiş cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan mikrofona yaklaşıp da konuşmasına başladığı zaman, ellerine zorla tutuşturulan kendi resmiyle, İleri Ermenistan
yazılı kartondan pankartları yere atarak, alanı sarmış olan güvenlik güçleriyle kavga-döğüş, yarıp
geçerek, yeter artık diye sloganlar atarak, ayakla oradan ancak 2 km. uzakta bulunan bizim Özgürlük meydanındaki mitinge kendi gönülleriyle gelip katıldılar !
Tüm ülkeyi şok eden bu eylemi duyan herkes, hemen Özgürlük meydanına koştu ve hayatımın en mutlu günü olarak hep hatırlayacağım
26.Şubat.2008 günü akşamı alandaki 700 bin kişinin birbirleriyle
sarmaş-dolaş sarılarak, hüngür-hüngür ağlayıp, sevinç gözyaşları
döktüğü, herkese sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o unutulmaz
güzellikteki gece, sabahlara dek davul-zurna halay çektik ! Halkın ezici
çoğunluğunun haydi, bu işi bitirelim artık diye düşündüğü bu en
uygun zamanda, bir liderden beklenen pek sorumlu kararlılığı
gösteremeyen LDB, çok daha sonra Ben devrim değil, evrim yanlısıyım, iktidara şiddet yoluyla gelinemez açıklamasıyla, 26.Şubat
günü atılmayan adımı savunmaya kalktı. Oysa, iktidarın elebaşlarıyla, ailelerinin memleketten kaçmaya hazırlandığı tek gece işte o geceydi ! Ben, halka hitaben
yaptığım konuşmada seçimleri kontrol için ülkemizde bulunan Avrupalı gözlemciler, sıkıysa gelip de alanda bulunanları saydıktan sonra dürüstçe rapor sunsalar da bu iş biter dedim ve halka 4.Mart salı günü Avrupalı gözlemcilerin yazılı olarak sunacakları rapor öncesi bu alanda 1 milyon insan toplanmalı, zafer bu sayıda insanımızın yan
yana gelişine bağlıdır, lütfen yarın herkes alana beraberinde bir kişi daha getirsin çağrısında bulundum ve bu çağrı hemen herkesin ağzında
hedef 1 milyon insan olarak yayılıverdi. Organizatörler tarafından da en aklı başında bir adım önerisi olarak kabul gören bu çağrının gerçekleşmesi
için uygun bulunan günse, 2.Mart pazar günü olarak kararlaştırıldı ve
çağrıda bulunan kişi olmam nedeniyle her gün (27,28,29
Şubat) en azından günde 3
defa yaptığım konuşmalarda 1 milyon insanla alanda toplanma fikrimiz
iktidarın korkulu rüyası haline gelmiş, tüm ülke yollarını kapatıyorlar, korku ve terörle halkımızı sindirmeye bakıyorlar, ama
biz tüm dünyaya adı Özgürlük meydanı olan bu seçim sandığına gönüllü olarak gelip, oyunu LDB'ye vermiş olduğunu, bu denli açık ve net bildiren 1 milyon insanımızla, gerçekte seçmen sayısının % 85'in çok üstünde olduğumuzu ispat etmeliyiz. Bakalım o zaman, kim ne diyecek ve Fransa cumhurbaşkanı N.Sarkozy kimi, nasıl tebrik edecek, görürüz anlamlı mesajı iletiyordum. Halk tarafından ciddi
olarak algılanan bu fikir, gün be gün yerine saat be saat yayılıp, gelişiyor ve alanı giderek daha fazla dolduran güzelim insanlarla gerçekleşme yolunda ilerliyordu. Oysa, 2.Mart pazar günü alanda 1 milyondan da çok fazla insanla olunacağının artık gün gibi belli olduğunu bizden de daha
iyi anlayan ve her ne pahasına olursa olsun, iktidarı zorla elinde
tutmaya kararlı oligarşik diktatörlüğün, kardeş kanı dökmeye hazırlandığını kimse bilmiyordu. Bu nedenle de, 1.Mart sabahı Ermenistan'a bahar gelmedi ! Halil Cibran'in İnsan ancak gecenin yolunu izleyerek şafağa
varabilir sözlerini anımsayarak girdiğimiz 29.Şubat'ı 1 Mart'a
bağlayan gecenin karanlığında, alandaki çadırımı ziyaret eden
Ermenistan'da Fransa Konsolosu Jackie Charotte ve iki yardımcısı benimle uzun uzun sohbet edip, ille onlarla büyükelçiliğe gidip orada kalmamı ve her ne olursa olsun alandan kazasız-belasız uzaklaşmam için devlet
yetkilileriyle bir ön anlaşmaya vardıklarını, hatta eşim ve
çocuklarımla birlikte beni de Fransa'ya ulaştırma yönünde uzlaşmaya
varıldığını bildirerek onlarla beraber Özgürlük meydanını geri
dönmemek üzere terk etmemi rica ettikleri zaman alandaki yığınlarca
insan için son çanların çaldığını ne yazık ki bilmiyordum. Konsolos
beye insani davranışı için teşekkür edip, ben kaderimi 18 yıldan beri
bu ülkede yaşayan halkımla bağlamışım, bundan böyle de bu böyle olacak. Lütfen Ermenistan'da ilk kez oluşmakta olan bu halk hareketine destek olmadığınız gibi, hiç olmazsa köstek olmayın yeter! diyerek
onları vefa ve saygıyla uğurladım. Tam 3,5 saat sonra, daha gün
ağarmadan, alanda bulunanlardan çokları çadırlarında uyurken, polis, asker, jandarma el ele, alçakça, hain ve sinsice yapılan görülmemiş bir
saldırıya uğradık. Savunmasız insanlara karşı aslan kesilmiş
yeniçeriler tam anlamıyla bir POGROM gerçekleştirdiler. Savaş
alanını andıran durumda, yakılan çadırımın yanı başında bulunan Hovhannes Tumanyan heykelinin altında, nereden, nasıl geldiğini bile
anlamadığım darbelere maruz kalırken Fransız piçinin, anasını ağlatın, ölmekten beter edin köpoğlunu emirlerini yerine getirenlerden beni emir var, sağ-salim merkeze götürülecek diyerek
devralıp, kan-ter içinde yerlerde sürükleyerekten askeri bir cemseye
taşıyıp alandan çekip-götürenlerin, 1992-1994 Karabağ savaşından
bilip, yakından tanıdığım tertemiz subay arkadaşlar, yani hayatımı kurtaran insanlar olduğunu sadece çok saatler sonra, aynı günün akşamı Kurtarılmış Bölgeye ulaştırıldığımda ancak anlayacaktım. Sağlam
tarafımın kalmadığı ve yara-berelerimin iyileşmesinin haftalar aldığı dönem, dağ başında kuş uçmaz, kervan geçmez bir diyarda, en az
iki-üç hafta yatalak durumda kaldığım yerde beni ziyarete gelebilen ilk dostumdan, Yerevan'da vuku bulan kanlı 1.Mart hakkında
duyup, öğrendiklerim beni derinden sarsıp şok etmişti. Şimdi bile
algılamakta zorluk çektiğim ve hala
beyin hücrelerimin kabul edemediği
olayda, en zoruma giden şey, masum insan yığınlarını keyfi
kurşunlayabilen insanlarla soydaş sayılmaktan duyduğum utançtır. Uzun
yıllar Ermeni'nin faşistine rastlamamış olmakla boş yere böbürlenip, kendi kendimi avuttuğuma yansam veya yanmasam ne yazar bilmem, ama
D.Zaven'in Kaba güç karşısında, sonunda mutlak zafer kazanacak olan düşüncedir sözlerine, beynimle yüreğimin bütün hücreleriyle inanmayı
sürdürüyorum !


7) Politik tutuklularla ilgili düşünceleriniz nelerdir, durumunuz ne olacak, sizi ne zaman serbest bırakırlar? Tarih, olayları aydınlatabilecek mi ?


- Politik tutuklular, öyle ya da böyle bir gün serbest bırakılacaklar tabii... Ama beni üzen kendini iktidar yerine koyan bu tayfanın Avrupa Konseyi ile bizim özgürlüğümüzü pazarlık konusu etmesi ve pahalıya satmak istemesidir. Bize ulaşan bilgilere göre, 8 arkadaşımdan altısının serbest bırakılması bir an meselesi olarak gündemde diye biliniyor olsa da, ben, Sasun Mikaelyan ve Nikol Paşinyan'ın en son gün de dahil olmak üzere cezaevinde bulunacağımız söyleniyor. Serj Sarkisyan bu 3 kişiden kişisel hırsını çıkarıp, intikam alıyor, biz de eğer çok istiyorsa alsın bakalım deyip, dört duvar içerisinde bizim özgürlüğümüz için mücadele eden halkımıza layık bir duruşla dimdik ayakta durmaya ve adaletsizliğe boyun eğmemeye devam ediyoruz. En büyük USTA zaman bizi haklı çıkaracaktır, çünkü biz halkımızın haklı istemlerinin sözcülüğünü yapmanın dışında hiçbir suçu olmayan insanlarız, yani SUÇUMUZ İNSAN OLMAK !


a) Politik tutukluların mağdur olması bir yana, olaylarda canını yitiren gençler oldu, onlarla ilgili düşünceleriniz nelerdir ?
- 1 Mart günü polis ve askerler tarafından açılan ateşle canını yitiren 10 genç insanımız, bizim için eşkıya dünyaya hükümdar olmasın diye özgürlük yolunda ölümsüzleşen birer meşale olarak hep kalbimizde yaşayacak olan yiğitlerdir. Onlardan biri de ben, biz, miting ve yürüyüşlere katılan yüz binlerden herhangi biri de olabilirdi pekâlâ ! Öyle ki, hiç kimse o 10 masum yiğidi kendisinden farklı görmüyor ve her an onların bizlerle olduklarına inanıyoruz.


8) Ermenistan Ceza Kanunları'nın hangi maddesiyle yargılandınız ?
- Beni tutukladıklarında, ilk 72 saat içerisinde, Ermenistan Ceza Kanunlarına göre ya suç isnadında bulunacak ya da serbest bırakacaklardı. Sorgulamamı yapan KGB müfettişleri ne yapacaklarını şaşırmış durumdaydılar ve 3. günün son 2 saatinde şefleri gelip seni uzun zaman hapsedebilecek bir ceza maddesi bulamasak da yukarıdan verilen emre uymak ve bir şey uydurmak zorundayız. 'Minareyi çalan kılıfını uydurur' misali 3-5 seneni kodeste geçirmeye hazırlan deyip, gazetelerden birine verdiğim bir röportajı suç nedeni göstererek, , beni ECK'nın 333.üncü maddesiyle, yalancı ihbar denen pek saçma-sapan, adı var-kendi yok bir suç isnat ettiler. Gülünç olan bu suç maddesine göre ya 50 bin dram (=150 $) veya 1 aylık hapis cezası öngörüldüğü halde, mahkemede savcılık 4,5 yıl hapsimi istedi, ancak siparişle çalışan hakim bile bu kadar komik bir duruma eyvallah etmek istemediğinden olsa gerek, 3,5 sene hapse mahkûm etme kararını vererek büyük bir insaniyet sergiledi !... Mahkemede yaptığım savunmayı bir gün mutlaka yayınlayacağımdan, eğer bulur da okursanız, insanlığın, 2008'de Ermenistan'da kurulan mahkemeler sayesinde traji-komedinin tiyatronun unutulmaya yüz tutan bir kolu olmaktan kurtulduğuna da inanması gerektiğini mutlaka anlamış olacaksınız. Benim mahkûm edilmem, gülüyoruz ağlanacak halimize den başka bir şey
değil, onun için de gülmeyi hiç unutmuyorum.
9) Opera meydanı sizin için ne anlam taşıyor ve bundan sonra ne anlam taşıyacak ? Özgürlüğünüze kavuştuktan sonra, o ruhunuz ve yüreğinizde ne gibi bir iz bırakacak ?
- 1988'den beri Özgürlük Meydanı'nın gönlümdeki, bilincimdeki yeri her Ermeni insanının gönlü ve bilincindekinden farklı değildir. O meydan, Karabağ ve Ermenistan'ın özgür ve bağımsız devlet olmalarının sembolüdür. Yakın bir zaman sonra da Ermenistan halklarının özgürlüğünün sembolü olacağından hiç kuşku duymuyorum ve söylediğim sözlerin gerçeği yansıttığına adım kadar eminim, inanın. Yaşayıp göreceğiz !


10) Uluslararası kamuoyu sizin durumunuzla ilgileniyor. Onlara ne gibi bir mesajınız var ?
- Bu sorunuza daha önce cevap vermiş olduğum için tekrara gerek görmüyorum. Uluslararası kamuoyunun bizim özgürlüğümüz için çırpınmadığını gördüğümden de onlara yönelik hiçbir mesajımın olmadığını bildirmekle yetiniyorum.


a) Komünist ve düşünce özgürlüğünün var olduğu iki Ermenistan hakkında ne söyleyebilirsiniz ?
- Eğer sorunuzu yanlış anlamıyorsam, komünist dönemle, günümüz Ermenistan'ı arasındaki farklılıkla ilgili görüşlerimi bilmek istiyorsunuz. Bağımsızlık her ulusun rüyası olsa ve halklar özgür iradelerini özgürce ifade edip gelişmeyi sağlayabilmeleri yeğlense de, sovyetler dönemindeki kazanım ve gelişmeler günümüz Ermenistan'ında kaydedilen kayıp ve gerilemeyle karşılaştırılamaz bile ! Birbirinden siyahla beyaz kadar farklı bu iki Ermenistan'dan benim için tabii ki sosyalist olanı tercihidir, ancak bağımsız Ermenistan koşullarında 2008 Şubatından itibaren varlığı reddedilmez halk hareketi ağır ama emin adımlarla sosyalizmin ilk gereği olan demokrasi için verilen
mücadeleyi zafere ulaştırabilse, daha insani, daha güzel bir Ermenistan yaratılacak. Benim gönlümde, savaşsız-sömürüsüz, barış içinde yaşayan tüm halklarıyla, her vatandaşının işi ve ekmeği olan, özgür, demokratik, ama daha da ötesinde sosyal, hukuki ADALET'in hüküm sürdüğü bir Ermenistan yatıyor. Önümüzdeki yıllar işte böylesi bir devlet yaratmak için verilecek kavga yılları olacağına inanıyorum. Ben bu kavganın en ön saflarında olacak ve çocuklarıma idealimdeki ülkeyi bırakabilmek için çalışacak, terleyeceğim. Ermenistan, kimsenin babasının bostanı olmadığından da, Fransalı olsam bile, buranın asıl sahiplerinden hiç de aşağı kalır bir statüyü kabul etmediğimi dosta da düşmana da göstermek istiyorum. Bugün mahpusanedeyim ama yarın nerede olacağımı kim bilebilir ki ? Ben, ülkemin yarınlarına, güneşli, güzel günlerine inanıyorum. Yarınlar bizim olacak,
haklıyız, kazanacağız !
11) Hangi cezaevlerinde bulundunuz ? Sizin gazetelerde makaleleriniz, söyleşileriniz, politik analizler ve çağrılarınız yayınlanıyor. Dış dünyayla bu tür ilişkileriniz olabildiğine göre, hiç olmazsa bu anlamda rahat olduğunuzu düşünebilir miyiz ?


- Mahpusanelerin en kötüsü olan KGB bodrumlarından başlayarak tam 3 hapishanede bulundum, ama bunlara al birini, vur öbürüne demekten başka bir şey gelmez elimden ! Çok kötü şartlarda kaldım, farelerin cirit attığı pek rutubetli ufacık hücrelerde, çok az ışık girdisi olan yarı karanlık yerlerde tahtalar üzerinde kaldım. Beni, gururumu kırmak, şerefimle oynamak, rencide edip, diz çökmemi görebilmek için ellerinden geleni ardlarına koymadılar, ama başaramadılar. En gayrı insani metotların çeşit-çeşitlerini denedilerse de sonuçta ben onları yendim. Ve direncimi özgürce düşünmeye, halkımın mücadelesine olan sonsuz inancıma borçluyum diyebilirim. İnsanın vücudunu hapsedebiliyorlar da, düşüncesini hapsedemiyor, yüreğine pranga vuramıyorlar !
Mahpusluğumun her günü yazdım, yazdım, yazdım... Günlük tuttum, politik analizler, kısa öyküler yazdım. Son 6 aydır, ben hapisteyken rahmetli olan babamın yaşam öyküsünü de yazmaya başladım. Onunla aynı yazgıyı paylaşma onuruna sahip olduğum için, baba-oğul ilişkilerini irdelerken, aslında hem iki nesil-iki mücadele, hem de Türk-Kürt-Ermeni ilişkilerine değinip, toplumsal çok önemli olayların analizini de yapmaya çalışıyorum. Kitap bittiğinde Türkçe olarak İstanbul'da yayınlanacak zaten. Dış dünyayla tek ilişkim yazmam sayesinde var oldu ve öyle olmaya da devam ediyor. Olsun Ermenistan, olsun Fransa ve diğer bazı ülkelerin basın-yayın organlarında son 3 yıl zarfında yüze yakın yazım yayınlandı, şimdi de yayınlanıyor. Mektuplaşma hakkımı kullanıyorum ve benim için mektup yazmak, makale, öykü, kitap yazmak anlamına geliyor. Bu söyleşimi de zaten sizin bana mektupla ulaştırdığınız sorulara cevap vererek yapıyorken, bu bana sanki Bir dostuma mektup yazıyormuşum gibi geliyor. Ne yani, politik tutukluyum diye mektup yazma hakkımı da mı kullanmayayım, yazdım, yazıyorum ve yazacağım. Söz uçar, yazı kalır sözünü yaşam bana 46 yaşımda Ermenistan mahpusanelerinde öğretti ve Sorbonne Üniversitesi'nden mezun olmamdan 20 yıl sonra Mahpusanelerin yaşam üniversitelerinde eğitim almayı zorladığı için kaderime teşekkür borçluyum. Ermenistan iktidarı sayesinde şimdi Vardaşen mahpusanesinde oturmuş doktoramı hazırlıyorum.
YEREVAN, ŞUBAT 2011